Yaşadıkları sürece yığınlara hakim olmuş, alkışlar ve takdirler toplamış nice tarihi kişiler,hayatlarında veya ölümlerinden sonra zaman çarkının dişlileri arasında kaybolup gittiler.Bunlar ”yalancı şöhretler’‘di ve yaptıkları köksüzdü, temelsizdi bunun içindir ki, eserlerinin ömrü, kendi ömürlerini aşamadı.
Bunları çoğu, lehlerinde yapılmış birtakım gösterilerin gururuna da kapıldılar.VE bunları ”ebedi yaşama”nın bir delili sandılar, ”zafer sarhoşluğu”nun uykusunda kaybolup gittiler.
Atatürk’e 12 yıl yaverlik yapmış olan sayın Naşit Mengü’nün çeşitli anılarını dinlerken, bir yandan da bunları düşünüyorum: Atatürk, kendisi hakkındaki büyük bir sevgi gösterileri karşısında nasıl duygulanıyor, neler düşünüyordu?
Bu sualime Naşit Mengü şu cevabı verdi:
-Yıl 1927… Atatürk, Anadolu’ya geçtikten sonra ilk defa İstanbul’a dönüyor.Bütün kent halkı sokakları ve denizleri kaplamış.Bayramların en büyüğünü yaşıyorlar.Kıyılardan, denizlerdeki sandallardan Atatürk’ün motoruna doğru eller uzanıyor, ”Yaşa, varol” sesleri kubbelerde yankılar yapıyordu.
Atatürk de ayakta, mendil sallayarak bu sevgi gösterilerine karşılık veriyor.Ben, rahmetli Salih Bozok’la Ata’nın bir adım gerisindeyiz.Rahmetli Salih, halkın bu coşkun gösterilerinden çok heycanlandı; gözlerinden yaşlar süzülüyordu.Gazi’ye eğilerek:
-Paşam, dedi: Halkın Şu coşkun tezahürlerine bakınız.Bu millet ebediyete kadar uğrunuza ateşe atılmakta tereddüt etmez.
Atatürk şu cevabı verdi:
-Kendilerine faydalı olduğunuz, onlara müsbet yolda hizmet ettiğiniz müddetçe milletin sevgisini kazanabilirsiniz.Vaatlerinizi yerine getirmez, milletin refahına izmet etmezseniz bugün bizi alkışlayan bu topluluk yarın yuhalar.
SADİ BORAK, BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE ATATÜRK, İST.