Ata’nın Tarih-dil mevzularıyla yakından meşgul olduğu devreydi.Zaman zaman Çankaya’daki toplantılarında davetli olarak kabul bulunuyordum ve arzusu üzerine dil kurumunda aktif vazife almıştım.Din ve tasavvuf mevzuları üzerindeki hizmetlerim de malımı idi.Böyle bir araştırma toplantısında birden bana hitap ederek:
-Sizden bir ricam olacak, bir ülkeye ve millete Allah katından bir Peygamber neden gönderilir?
Şu cevabı verdim:
-O ülke ve millet veya kavim bilinen ve benimsenen ilahi emirler, ahlak nizamı ve iman şartlarını külliyen inkar ve dünya için menfi misal olursa, onları doğru yola sevk için cenab-ı hak tarafından vazifelendirilir.Bütün semavi kitapların birleştiği hakikat budur.
Nasıl derinden bir nefes aldığı, yüzündeki memnuniyet hatları, başıyla tasvipkar hareketleri hala gözlerim önündedir.Dedi ki:
-Evet … çok haklısınız.İşte bu sebepledir ki yüce tanrı Türk ülkelerine ve milletlerine, bir peygamber göndermek ihtiyacını duymamıştır.Çünkü Türk milleti, İslamiyetten çok çok zaman önce Vahdaniyet( tek tanrı) inancına sahipti ve ahlak yapısını bir peygambere muhtaç olacak kadar hiç bir devirde kaybetmedi insanoğlunun yaptığı putlara da tapmadı.
Sonra da şu açıklamada bulundu:
-Geçenlerde Ürdün emiri Abdullah memleketimizde idi.Sohbet sırasında mevzu islam alemi için mukaddes sayılan beldelere intikal etmişti.Biilyorsunuz, bu zatın babası mekke emiri Şerif Hüseyin Paşa, I.Dünya harbinin en buhranlı devrinde, Devlet-i Osmanlı hakanlığına,İngilizlerle işbirliği yaparak isyan etmiş ve Hicaz-Filistin cephesinin düşmesine asıl sebep olmuştu.Emir Abdullah, üç peygamber, Hz.Musa,Hz İsa, Hz.Muhammed’in aynı mıntıkada ve aynı kavimler, yani sami akvam,museviler ve araplara gönderildiğini bu sebeple bu beldelerin Musevilik-İsevilik-Muhammedilik için mukaddes olduğunu, bu kudsiyetin de devam ettiğini hatırlattı.
Biliyorsunuz biz Türkler, İslamiyeti vahdaniyet(Tek tanrı) inancını getirdiği için kabul ettik ve onun cihan hareketi olabilmesini kafa ve kılıcımızla biz temin ettik.Eğer Türkler Müslüman olmasaydı, islamiyet, Musevilik gibimevzii bir din olarak kalırdı.İslam alemine bu hakikatı anlatmak lazımdır.Araplar topraklarında üç semavi din peygamberinin gelmesiyle iftiaher ederler ve üstünlük iddia ederler.Bizi de böyle bir nasipten mahrum olduğumuz için küçümserler.Aslında bu bizim ahlak ve insanlık benliğimizi,hiç bir devirde bir peygambere muhtaç olacakl kadar baybetmemiş olmamızın ilahi takdir ve tastikidir.Çünkü hangi peygamberin nerede irşad vazifesi ifa edeceği, tanrı’nın takdiridir.
Bu hakikatleri idrak edebilmiş din adamlarımızın milletimize bu gerçekleri anlatarak o topraklarda aradıklarının asıl ilham ve kudret kaynağının kendi vatanı olduğunu, karşıdakilerin cedlerinin ayıbını kapatmak için uydurduklarına inanmalarını temin etmeleri asli vazifedir.
VELET İZBUDAK ÇELEBİ