Kasım 1918:
Yıldırım orduları grubu komutanlığından çekilip İstanbul’a geldiği zamani ilk defa, o’nu meclisi mabusanda görmüştüm.İzzet Paşa kabinesi çekilmiş, yerine Damat Ferit gelmişti.Ahmaklığı mı hainliğinden, yoksa hainliğimi ahmaklığından daha üstün olduğunu saptamak kolay olmayan kozmopolit tatlısu frengi ruhlu sadrazam mütareke hümlerinin çiğnenmesine ses çıkartmak şöyle dursun, galip devletleri buna adeta kışkırtıyordu.Meclis, ümitsizlik ve tefrika içinde idi.Toplantılarda, şubelerde, koridorlarda, encümenlerde savaşın ve yenilgisinin savaş yıllarındaki suistimallerin sorumluları ve kabahatlileri etrafında fakat sonuçsuz ve boşuna tartışmalar yürütülüyordu.Kurtuluş yolunu aramayı düşünen kimse yoktu.Bu kara günlerin birinde, sivil giyinmiş, sarışın, çelik mavi gözlü, zarif, narin fakat enerjik bir adam, milletvekillerine:
-Ben harbiye nazırı(milli savunma bakanı) olsaydım, durumu kurtaracak tedbirleri hemen alrdırmÖyle sizin zannettiğiniz gibi herşey bitmiş, hiçbir ümit kalmamış değildir, diyordu.
O zaman milletvekillerinin çoğu bu çelik iradeli adamı tanımıyorlardı; o kadar ki, bazı milletvekilleri, o’nun bu sözleri mevkii ve ikbal hırsına bağlıyorlardı.
Kim olduğunu söylüyordu:
ANAFARTALAR KAHRAMANI MUSTAFA KEMAL PAŞA.
ARIBURNU, AGE, S:317-318