Dil kurultayı toplanmak üzereydi.Kurultayı hazırlayanların ricası üzerine, Hüseyin Cahit de dil davasına dair fikirlerini, mütalaalarını yazmış göndermişti.Fakat bu fikirler aşırı kurultaycıların düşüncelerine uymuyordu.Hüseyin Cahit, öteden beri olduğu gibi Türkçe’yi sadeleştirmek ve konuşma diline yaklaştırmak gibi, özelleştirme zorlamalarına, hele konuşma dili kelimelerine dokunulmasına taraftar değildi.
Hüseyin Cahit’in bu yazısını Atatürk’e de okuyan kurultaycılar zaten bir takım siyasi sebeplerle aralarının açık olduğunu fırsat bilerek
”- İşte dil davasını baltalıyor.Dil meselesine askerlerin karışmaya hakkı yoktur!…” diyor, şeklinde kışkırtıcı telkinlerde bulunmuşlardı.
Bunun üzerine Atatürk, kurultaycılarla Hüseyin Cahit’in karşılaştırılmalarını ve büyük toplantıda, iki tarafında, davalarını savunmalarını istemişti.
Ve o gün, kurultaycıların, Hüseyin Cahit karşısında bocaladıklarını gören Atatürk, bizzat kendisininde benimsediği davanın sarsılır gibi olduğunu görünce, Dolmabahşçe sarayının bir odasında hasta yatmakta olan en kuvvetli taraftarlarından, meşhu dilci Samih Rıfat’ı çağırtarak:”Bütün kuvvetini toplayıp, cevap vermesini” rica etmiştir.
Samih Rıfat da, kendine has kuvvetli belagatı ve olanca kuvvetiyle davayı müdafaa etmiş, kurultaycılarda, mütemadiyen alkışlayarak, işin sonunu getirdiklerini kanaat ederek toplantı sonunda da Atatürk’e:
-Paşam,Hüseyin Cahit işte bugün bitti.Artık öldür.Davayı kaybetti!.. diye sevinç izhar etmişlersede, Atatürk’ün hiçbir sesi çıkmamıştı.
Ancak, bira sonra, kendi aralarında toplandıkları zaman, Atatürk, duvardaki karatahtayı göstererek hitapla şöyle demişti:
-Hüseyin Cahit Bey ne yaptı, biliyor musnuz? Nasıl sınıfta hoca karatahta üzerine birşeyler yazar,sonra onları silgiyle siler… İşte, hepimizi böyle silgiden geçirdi!…
Atatürk yenilmeyi hiç sevmeyen bir insandı.Fakat, doğru karşısında, eğrinin yenilmeye mahkum olduğunu kabul ederdi.Hatta yenen hasmı olsa bile.
(NÜKTE VE FIKRALARLA ATATÜRK, SH. 75-76)